a host of
|
bir sürü , çok sayıda ,
|
aback
|
geri , geriye , arkada
,
|
abandon
|
bırakmak, terk etmek , vazgeçmek , yarıda kesmek
|
abase // abash // abate
|
küçük düşürmek , kalbini kırmak ,
alçaltmak // utandırmak , bozmak // yatıştırmak , geçmek , azalmak
|
abashed
|
yüzü kızarmış , utanmış ,utanan ,
mahçup
|
abate // debate
|
geçmek, dinmek,azalmak , hafiflemek
,eksilmek,yatıştırmak //tartışma(k) çekişme(k)
|
abbreviate (brief in kökü ile aynı )
|
kısaltmak , kırmak , özetlemek , kısaltmak , sadeleştirmek ,
|
abdicate
|
çekilmek , el çekmek , tahttan inmek
, istifa etmek, bırakmak ,
|
abduct
|
(birini ) kaçırmak , alıkoymak , dağa kaldırmak , zorla kaçırmak
|
Aberrant = Deviant
// aberration
|
Anormal , sapık , // sapma , dalalet,
anormallik , hata
|
abhorrent
|
zıt , karşıt , tiksindirici , iğrenç ,
nefret uyandırıcı , menfur
|
abide by ones word
|
uymak , riayet etmek (verilen söze ) , sözünde durmak , sözünü tutmak
|
ablaze
|
alev alev, ışıl ışıl
|
aboard // abroad
|
gemide , otobüse , -de , içinde ,
trene , uçakta , // yurt dışında ,
yurt dışı , 2 meydanda
|
abolish ( isim hali abolition )
|
feshetmek , bozmak , kaldırmak , lağvetmek , ilga etmek ,
yürürlükten kaldırmak
|
abolitionist
|
(köleliğin) kaldırılması yanlısı
|
abominable // abominate from
|
felaket, berbat, menfur , iğrenç , pis , tiksindirici //iğrenmek ,
tiksinmek , hiç sevmemek
|
aboriginal
|
yerli , yerlisi olan
|
aboriginal ( orjinal burdan geliyor )
|
bir yerin yerlisi , ilkel , yerlisi olan
|
abound in
|
... İle dolu , bol, bereketli , çok
|
about-face
|
geriye dönüş , geri adım atma ,
tersini savunma
|
aboveboard
|
apaçık
, dürüst , hilesiz , yasal ,
doğru , açık
|
abrade // abrasive // abrasion
|
aşındırmak // aşındırıcı // sıyrık ,
aşındırma
|
abreast
|
baş başa , yan yana , aynı hizada , aynı seviyede
|
abridge // abridged (sıfat hali )
|
kısaltmak , kesmek , azaltmak ,
özetlemek, mahrum etmek , //
kısaltılmış , özet ,
|
abrogate
|
feshetmek ,kaldırmak , lağvetmek
|
abscond (from)
|
kaçmak , kanundan kaçmak
|
absence /absent
|
bulunmama , bulunmayış yokluk
/ yok ( sıfat ) ,
|
absenteeism
|
devamsızlık , işe gelmeme , okula gelmeme
|
absolute
|
mutlak , kesin , salt , tam , sınırsız , katıksız
|
absolve
|
arılamak, kurtarmak, temize çıkarmak
, beraat ettirmek, affetmek , aklamak ,
|
absorb
|
soğurmak , emmek , kavramak (anlamak), çekmek , yutmak , zapt etmek
|
abstain ( isim hali abstention )
|
sakınmak , çekinmek , geri durmak , pehriz yapmak , çekimser kalmak
|
abstain (from )
|
1 kaçınmak , sakınmak , imtina etmek 2
çekimser kalmak
|
abstract // abstraction
|
soyutlamak , özet, soyut , almak , ayırmak , özet çıkarmak ,
damıtmak // soyutlama, tecrit , ayırma
|
abstruse
|
derin , anlaşılması zor , karmaşık,
muğlak , çetrefilli
|
absurd
|
absürd, saçma , uyumsuz, gülünç , mantıksız
|
accede // exceed
|
tahta çıkmak , razı olmak , yanaşmak , // aşmak , sınırı aşmak , tecavüz etmek
|
accent // ascent //
assent
|
şive, aksan, vurgulamak // yükselme ,
çıkış , rampa , yokuş // rıza, onay , anlaşmak
|
accentuate
|
vurgulamak , üzerinde durmak
|
access
|
giriş , erişim , erişmek , nüfus ,
giriş , kullanma , yaklaşım , ulaşım
|
acclaim ( isim hali acclamation)
|
alkışlamak, övmek , bağırmak ,
ilan etmek ,beğeni , övme
|
acclaimed
|
övülen ,alkışlanan , ilan edilen
|
acclimatize
|
iklime alıştırmak , çevreye
alıştırmak , ortama-havaya
alıştırmak
|
accommodating
|
uzlaşmacı, uysal , uyumlu , mezhebi geniş
|
accompaniment // accompany //
companion
|
refakat , eşlik , vokal , eşlik eden
şey , // eşlik etmek , refakat etmek
, beraber olmak // refakatçi
|
accompany
|
eşlik etmek, refakat etmek ,
arkadaşlık etmek , yanında olmak ,
ardından gitmek
|
accomplice // complicity
//compliance (verb comply)
|
suç ortağı , yardakçı , // yardakçılık, suç ortaklığı , karmaşa // uyma , riayet , itaat
|
accost
|
rahatsızlık vermek , sarkıntılık etmek , yanaşmak , asılmak , laf atmak
|
account for
|
açıklama getirmek,nedenini açıklamak
,izahat vermek , hesap vermek ,sorumlu olmak
|
accounting
|
muhasebe , hesap tutma , sayma , saymanlık
|
acculturation
|
kültürlenme , kültürel etkileşim ,
asimilasyon
|
accumulate /accumulator
|
biriktirmek , yığmak , çoğaltmak, // biriktirci , akü ,
|
accursed
|
iğrenç, lanetlenmiş , uğursuz ,
berbat , lanetli
|
accused // accuse of
|
sanık // suçlamak
|
Acknowledge
|
Kabul etmek , onaylamak , tanımak ,
|
acknowledgement
|
senet , ikrar , onaylama , teşekkür
|
acquainted with // acquaint
//acquaintance
|
aşina, bildik , tanıdık , haberdar // tanıtmak , haber etmek ,
bildirmek , // tanışıklık, tanıdık, bilgi
|
acquiesce (to- in) // acquisition ( fiil hali acquire)
|
razı olmak , kabul etmek , ses çıkarmamak , // edinme , kazanç , kazanım , alma
|
acquire ( isim hali acquisition ) //
require
|
elde etmek , edinmek ,
kazanmak , almak // gerekmek
, ihtiyacı olmak , gereksinmek
|
acquisitive (kökü acquire , isim
acquisition)
|
mal düşkünü , paragöz,
gözü doymaz , para delisi
|
acquit of // acquittal
|
aklamak , temize çıkarmak // aklanma ,
beraat kağıdı
|
acronym
|
tsk
tc nato , unicef , gibi kısaltma
|
acumen
|
sezgi , basiret ,
sivri uç , keskin zeka
|
acute // acuity
|
ağır, güçlü , şiddetli ,vahim , keskin
, dar // keskinlik , sivrilik ,zeka ,
keskin duyululuk
|
adage
|
atasözü, öddeyiş , vecize
|
adamant
|
sert , hoşgörüsüz,
|
adaptability
|
uysallık , uyumluluk , uyma yeteneği , uyarlılık ,
|
add up to
|
tutmak , demeye gelmek , yekün olarak ... tutmak
|
additive // addictive
|
katkı maddesi ,katılım // bağımlılık
yapan
|
adept
|
uzman, usta , hünerli ,
becerikli , ehil
|
adhere
|
yapışmak, bağlı kalmak , bitişmek
|
adherent // adherence
|
yapışık , 2 taraftar , yandaş // bağlılık , sadakat ,uyma , yapışma , vefa , tutunma
|
adhesive
|
yapıştırıcı
|
adjacent to
|
yakın , bitişikte(ki) , komşu ,
|
adjourn
|
tehir etmek, oturuma son vermek ,
|
administer ( isim hali administration )
|
idare etmek , yönetmek ,
|
Admonish
|
Tembihlemek, uyarmak , azarlayarak
öğütlemek
|
admonish ( isim hali admonition)
|
uyarmak , kulagını çekmek , tembih
etmek , öğütlemek
|
adolescence // adolescent
|
ergenlik , gençlik , yeni yetmelik
, büyüme çağı // ergen
, delikanlı
|
adore ( isim hali adoration )
|
tapmak, çılgınca
|
adoring // adorn
|
tapınma , tapma , aşk dolu , sevgi dolu // süslemek , güzelleştirmek , donatmak
|
adulterate
|
saflığını bozmak , içine yabancı madde
koymak , bozmak , karıştırmak ,
seyreltmek
|
adultery
|
zina
|
advancement
|
ilerleme , yükselme , gelişme , terfi
|
advent
|
varış , geliş , olma , ilerleme ,
|
adversary
|
düşman, muhalif, iblis ,
|
adverse // averse
|
ters, olumsuz , aksi , aleyhte , aykırı , // hoşnutsuz , gönülsüz ,
muhalif , isteksiz
|
adversity
|
sıkıntı , güçlük
, zorluk , şanssızlık
|
advert
|
zikretmek , değinmek , bahsetmek
,2 ilan , reklam , ima ,
|
advice // advise
|
isim /
fiil
|
advisory commission
|
danışma komisyonu , istişare komisyonu
|
aerial
|
1 anten 2 havai , hava ile ilgili 3 hayali ,
|
aerodrome
|
havalimanı , havaalanı , iniş pisti , hangar , alan
|
aerosol
|
sprey tüpü , sprey , havaçözüt , buğu asıltısı
|
aesthete ( estetik
kelimesinin kökenidir )
|
güzele ve sanata değer veren , estet ,
estetikçi , güzelden anlayıp güzelle ilgilenen
|
affable
|
nazik
, hoş , lütûfkâr , samimi , arkadaş canlısı
|
affair
|
iş , mesele , maslahat, hadise , şey ,2 aşk ilişkisi , hal , sorun , konu
|
affectation
|
yapmacık tavır , gösteriş , eda , sahte tavır
|
affectionate
|
şefkatli , aşıkane , seven , sevgi
gösteren , sevecen ,sevgi dolu , müşfik
|
affiliate // affiliation
|
bağlı şirket , katılmak , tanımak
, kabul etmek , yakınlaşmak , ilişkilendirmek //
bağlantı, ilişki
|
affiliation
|
birleştirme , bağlantı, ilişki
|
affinity
|
ilgi , yakınlık , benzerlik , akrabalık, ilişki
|
affirm = confirm ( daha çok confirm kullanılır)
|
tasdik etmek , doğrulamak , söz vermek, olumlamak , desteklemek , onaylamak
|
affix
|
takmak , yapıştırmak , pul koymak ,
bağlamak , tutturmak , ön ek , son
ek
|
Afflict
|
Eziyet etmek , acı çektirmek , üzmek
|
affluent // affluence // afford
|
zengin
,varlıklı ,bol , 2 ırmak
ayağı // zenginlik // gücü-zamanı-parası yetmek
|
afforestation XX defrostation
|
ağaçlandırma XX ağaçsızlandırma
|
affront
|
hakaret ( etmek) , kınama(k) , küçük düşürme(k)
|
afield
|
kırda , tarlada , evden uzakta , kıra
, uzağa
|
afire
|
tutuşmuş , alevler içinde , yanan ,
alev alev
|
afoul
|
bir şeye takılmış
|
afresh
|
yeni baştan , yeniden , tekrar , yine
|
aftereffect
|
daha sonra ortaya çıkan etki
|
aftermath
|
sonuç , akıbet , son , kötü sonuç , netice
|
aftertaste
|
ağızda kalan tat ,
|
aggravate // aggregate // aggregation
|
kötüleştirmek , zorlaştırmak
,şiddetlendirmek, kışkırtmak //
küme(leştirmek) , yekün, tutar // yekün
|
aggression ( sıfat hali aggressive )
|
saldırganlık , taaruz , saldırı , hücum , tecavuz , ihlal ,
|
aggression // aggressor // aggregation
|
saldırganlık ,saldırı,hücum//
saldırgan , mütecaviz, //toplanma , yığın ,küme, birleşme
|
agility ( sıfat hali agile )
|
atiklik , çeviklik , kıvraklık ,
beceri
|
agitate //agitation (tr ajitasyonun kökü ) // agitator
|
üzmek , altüst etmek , sarsmak ,
kışkırtmak , //kışkırtma , galeyan , tahrik // tahrik eden , provokatör
|
agonize (over) // agony
|
kıvranmak , acı çekmek-vermek ,
ızdırap çekmek , eziyet etmek //
ızdırap , acı, kıvranma ,
|
agrarian
|
tarımsal , zirai , ziraat ,
kırsal , 2 tarımsal reform
yanlısı
|
aground
|
batmış , batık , karay oturmuş ,
|
ail
|
raatsız olmak, hasta olmak ,
|
ailing
|
hasta, rahatsız, keyifsiz
|
ailment
|
kırgınlık , hastalık, keyifsizlik ,
halsizlik , rahatsızlık
|
air
pocket
|
hava kabarcığı
|
airborne
|
havada olan , uçmakta olan ,
hava kökenli , havalanmış
|
airliner
|
yolcu uçağı , hava yolları , büyük yolcu uçağı
|
aisle
|
koridor , geçit , ara yol ,
|
ajar
|
yarı açık, aralık
|
akin to
|
yakın , benzer , akraba,
|
alacrity
|
şevk , istek , can atma , heves
|
alas
|
yazık , eyvah ( ünlem)
|
alert
|
alarma geçirmek , uyarmak , gözünü
açmak , ikaz etmek , atik , dikkatli ,uyanık, tetikte
|
algebra
|
cebir , matematik
|
alibi
|
özür, mazeret , gerekçe , suç işlendiğinde başka yerde bulduğunu
iddia etme
|
alien
|
yabancı, uzaylı , yaratık
|
alight
|
inmek , konmak , rastlamak , ateş içinde yanan , tutuşmuş
|
align // alignment
|
dizmek, sıralamak , hizaya getirmek // hiza , hizalama , sıraya koyma , gruplama
|
aligned
|
sıraya konmuş , hizalanmış , hizalı
|
alike
|
benzer ,eşit, aynı , farksız bir
şekilde
|
alimony
|
nafaka , yoksulluk nafakası ,
|
all but
|
az kalsın , yaklaşık olarak , hemen hemen , adeta ,
2 -den başka , dışında hepsi
|
all right // alright
|
idare
eder , her şey iyi , elbette ki // peki , iyi , olur , tamam
|
all the best
|
herşey gönlünüzce olsun
|
all the way
|
sonuna kadar , her şekilde , tamamen
|
all together // altogether
|
hep beraber, hep birlikte , // büsbütün , topyekün , tamamen ,
tümüyle , genelde
|
allegation
|
iddia , sav 2 mazeret , özür , ileri sürme , bahane
|
allege
//allegation // allegiance
|
iddia
etmek , ileri sürmek , //
iddia , suçlama , // sadakat , bağlılık , tabiiyet
|
alleviate
|
hafifletmek , kısmen gidermek , teskin etmek , yatıştırmak , azal(t)mak
|
alley
|
dar sokak , ara yol , pasaj , geçit
|
alliance
|
antlaşma , ittifak ,
pakt ,
|
all-new
|
yepyeni
|
allocate (isim hali allocation)
|
ayırmak , bölüştürmek , paylaştırmak
|
Allotment // allot = allocate
|
Tahsis, pay , paylaştırma , hisse//
paylaştırmak , tahsis etmek ,
tanımak (süre)
|
allow // allowance
|
izin vermek , bırakmak , koyvermek
, kabul etmek , hesaba katmak //
izin , 2 harçlık , ödenek, aylık
|
alloy // allot
|
alaşım , karılım , alaşım yapmak ,
karışım hazırlamak // paylaştırmak ,
tahsis etmek , ayırmak , vermek
|
all-rounder
|
her sahada mükemmel olan , çok yönlü insan , her alanda başarılı insan
|
allude
// allusion // allusive
|
bahsetmek , kinaye etmek ,
dokundurmak // dokundurma , ima , kinaye // kinayeli , imalı
|
allude // elude
|
ima etmek , dokundurmak taş atmak ,
kastetmek , zikretmek , // sakınmak , atlatmak
|
allure
|
cezbetmek , büyülemek , baştan çıkarmak , ayartmak , aklını çelmek
|
ally // allied ( sıfat hali )
|
müttefik ülke , katmak , birleşmek , dost ,
// müttefik , katışık , benzer , akraba
|
almanac
|
takvim , yıllık ,
günbilgisi
|
almighty
|
ulu , yüce , sınırsız gücü olan , her şeye gücü yeten
|
alms
|
sadaka
|
alongside
|
yanı sıra , yanına ,
yanısıra , yan yana , yanaşık ,
ile yan yana
|
aloof
|
ayrı , uzak , uzakta , soğuk ,ilgisiz
|
altar
// alter
|
adak taşı , kurban kesme yeri //
değiştirmek , başkalaştırmak,evirmek
2 hadım etmek
|
alteration
|
değişiklik , değiştirme , değişim, debdil , tadilat ,
|
alternately// alternatively
|
nöbetleşe , sırayla , // alternatif
olarak , bunun yerine , karşılıklı,
|
altimeter
|
yükseklik ölçer , irtifa saati ,
|
amass
|
top olmak , toplamak , bir araya getirmek , toplanmak
|
ambassadress
|
kadın büyükelçi , sefire , elçi karısı
|
ambience
|
ambiyans , muhit , çevre , hava ,
|
ambient (sıfat) // ambiance ( isim )
|
ortama ait, ortam , çevre , civar, kuşatan , çevredeki // hava,
çevre, ortam
|
ambiguous // ambiguity
|
belirsiz, muğlak , çok anlamlı ,
kuşkulu // iki anlamlılık, ikircim,
anlam bulanıklığı
|
ambivalent
|
değişken , karışık hisleri olan , zıt duygu taşıyan
, dengesiz,
|
ambush
|
pusuya düşürmek, pusu ,
tuzak kurmak , tuzak ,
|
ameliorate (ameliyatın kökeni )
|
iyileştirmek , geliştirmek , ıslah etmek , düzeltmek , abat eylemek ,
|
amenable
|
sorumlu , mükellef , yumuşak
başlı, uysal ,uygun , aklı başında
|
amendment // constitutional amendments
|
yasa
değişikliği , değişiklik ,
değiştirme , ıslah // anayasa
değişikliği
|
amenity
|
rahatlık sağlayan , hoşluk , letafet , tesis
|
amiable // amicable // amity
|
yumuşak başlı , samimi , cana
yakın // arkadaşça , dostça ,
barışçıl // dostluk ,ahbaplık
|
amid
|
ortasında ,arasında , arasına
|
ammunition
|
koz , mühimmat , cephane , askeri teçhizat
|
amnesia
|
bellek yitimi ,unutkanlık , amnezi ,
|
amnesty
|
genel af , af , af ile
serbest bırakmak
|
amoral // immoral
|
ahlaki öğreti olmayan, iyi kötü
ayırmayan , ahlak-töre dışı //
edepsiz , ahlaksız , ayıp
|
amorous
|
baygın , şehvetli , tutkun , aşık , aşıkane
|
amorphous
|
biçimsiz , şekilsiz , dağınıksız
|
amount // amount to
|
miktar, tutar , meblağ // tutmak (tutar olarak ) , ile eşdeğer olmak , .. kadar etmek
|
amphibian
|
hem suda hem karada yaşayan hayvan ,
iki yaşayışlı , amfibi
|
ample
|
bol , geniş , yeterli , büyük , kâfi
|
amplify
|
büyütmek , arttırmak (ses ) , genişletmek ,derinleştirmek , kuvvetlendirmek
|
amplitude
|
çokluk , bolluk , genlik , genişlik
|
amputate
|
kesmek , budamak , bir uzvu kesmek ,
|
amulet
|
muska , nazarlık , tılsım
|
anachronistic
|
yanlış tarihlenmiş , tahiri geçmiş , çağ dışı
|
analogous
|
paralel , analog , benzer , yakınsal ,
örneksel ,
|
analogy // analog
|
mukayese, benzerlik , örnekseme ,
kıyas // analog, benzer şey , benzeş , örneksel
|
anathema
|
afaroz , lanetleme , afaroz etme
|
anatomy
|
vücut yapısı , gövde yapısı , inceleme , analiz
|
anew
|
yine , yeniden , gene , baştan , bir daha , tekrar ,
|
angelic
|
melek gibi , meleklere özgü
|
anguish
|
acı , ızdırap
|
angular
|
açılı , açısal , sivri , köşeli
|
animosity
|
düşmanlık , kin , garez , husumet ,
nefret ,
|
annex // annexation
|
ilave , ek , eklemek , ilhak etmek ,
katmak , eklenti , lahika , müştemilat // topraklarına katma , ekleme
|
annihilate
|
ortadan kaldırmak , yok etmek ,
mahvetmek , yenmek , bozmak , imha etmek
|
annotate // annotation
|
Dip not koymak , açıklama yapmak //
not , dip not , haşiye , ek açıklama
, şerh
|
annoy
|
kızdırmak , rahatsız etmek , sinirlendirmek , can sıkmak
|
annual // annul
|
yıllık , yılda bir olan , // feshetmek , hükümsüz bırakmak , kaldırmak
|
annually
|
yılda bir , her yıl , senelik
|
annul
|
feshetmek , bozmak , iptal etmek
|
Anomalous = Bizarre
|
Anormal , olağan dışı , aykırı ,
kuralsız
|
anomaly
|
aykırılık, gariplik , anormallik
|
answer in the affirmative
|
olumlu cevap vermek
|
antagonize // antagonism// antagonist
|
kışkırtmak , karşı olmak , düşman
etmek // düşmanlık kin , zıddiyet // rakip , düşman
|
antecede
|
..-den önce olmak
|
anterior
|
ön , öndeki , eski,
öne yakın olan , evvelki ,
|
anteroom
|
bekleme odası , giriş salonu , antre
|
anthem
|
marş , milli marş , ilahi
|
anthropology
|
insan bilimi , insan tarihi bilimi
|
antibody // antidote
|
antikor , bağışıklık proteini , antibadi // panzehir, ilaç , deva
|
anticipate
|
tahmin etmek , ummak ,
sezmek , geleceği görmek
, önce davranmak
|
anticipation ( fiil hali anticipate )
|
umma , bekleme , tahmin etme , sezme
|
antipathy
|
nefret , hoşlanmama
|
antiquated // antiquity
|
antika , modası geçmiş , çağdışı ,
eskimiş , demode , köhne ,
// ilk çağ , eskilik , eski
uygarlık
|
antithesis
|
antitez ,zıtlık ,
|
anvil
|
örs, altlık , örs kemiği
|
apace
|
çabucak , hızla , çabuk ,
süratle ,
|
apartheid
|
rkçılık , ırk ayrımı , ayrım
|
apathetic XX
pathetic
|
soğuk , kayıtsız , lakayıt ,
hissiz , cansız , duygusuz XX içler acısı , üzücü , ümitsiz, hazin
|
apathy
|
ilgisizlik ,soğukluk , duygusuzluk
|
apex =
zenith
|
tepe , viraj ortası , şahika , açı
tepesi
|
apiarist
|
arıcı , arıcılık işi yapan kişi
|
apiece
|
parça başına , beher ,
|
apostate // apostle
|
mürted , dinden dönen , dönek // havari , öncül , lider ,
|
apostle / disciple
|
havari , mürit
|
appalling// appal
|
müthiş , dehşete düşüren ,
berbat , ürkünç // yıldırmak, ürkütmek , sarsmak
|
apparatus
|
aparat , vasıta , teçhizat
|
apparel
|
kılık kıyafet , donatmak , giyim kuşam, süs , üst baş , esvap , elbise
|
apparel// apparent // apparition ( kökleri appear )
|
kıyafet , donatmak , kılık ,
giyim kuşam // aşikar, belli // tayf , görüntü , hayalet
|
appeal
|
istekte bulunmak ricada bulunmak ,rica, temyiz, itiraz 2
yalvarma 3 çekicilik , cazibe
|
appease ( please ile kökü aynı )
|
yatıştırmak , doyurmak , gidermek (
eksikliği ) , tatmin etmek
|
append // appendix // appendicitis
|
iliştirmek , sonuna eklemek , ilave etmek , // ek , ilave , lahika //
apandist
|
appertain // pertain
|
ait olmak , bağlı olmak , ilgili olmak
,alakadar olmak // ilgili ve uygun olmak, yakışmak
|
applause /applaud
|
alkış , şakşak
// alkış tutmak , alnından öpmek,
benimsemek , beğenmek
|
appliance
|
Alet cihaz
|
applicability // applicable
|
uygulanabilme , uygulanabilirlik //
uygulanabilir , geçerli , uyarlanabilir
|
Applicant
|
Başvuran , aday
|
apportion
|
dağıtmak , pay etmek , bölüştürmek
, taksim etmek , tevzi etmek , tahsis etmek
|
appraisal
|
değer biçme , tahmin , değer biçme ,
değer tahmin etme , değerlendirme
|
appraise // apprise
|
değer
biçmek , değerlendirmek ,
fiyat saptamak // bildirmek, bilgi vermek, söylemek
|
appreciable
|
kayda değer , fark edilebilir ,
sezilebilir , değer biçilebilir ,
çok , hissedilir
|
appreciate
|
anlamak , takdir etmek , değerlendirmek , kavramak ,değeri artmak
|
apprehend
|
kavramak , anlamak ,
idrak etmek , endişe etmek , yakalamak , tutmak
|
apprehension
|
yakalama , tutuklama , 2 endişe ,
kaygı, fesvese , 3 anlama , kavrama
|
apprehensive
|
endişeli , kaygılı , evhamlı , korkulu , 2 anlayışlı , hassas , duyarlı
|
apprentice
|
çırak , çırak yapmak , acemi , stajyer,
|
approbate
|
tensip etmek , onaylamak , tasvip etmek , uygun bulmak ,
|
appropriate
|
1 münasip , uygun 2
el koymak, kendina mal etmek, özelleştirmek , üstüne yatmak
|
approximate
|
yaklaşık , tahmini ,
takribi 2 yaklaşmak 3 tahmini
|
apricot
|
kayısı
, zerdali
|
apron
|
önlük , peştamal , giysi
|
apt to // apt
// opt
|
eğiliminde ,olması beklenen (durum)//
akıllı , zeki,kavrayışlı , eğilimli
// seçmek , tercih etmek
|
aptitude // apt // apt to
|
yetenek , uygunluk , akıllılık // akıllı , kavrayışlı // meyilli , olması
beklenen
|
aquamarine
|
deniz
yeşili- mavisi , zümrüt
yeşili , yeşilimsi mavi
|
arable
|
ekilebilir , tarıma elverişli
|
Arbitrary
|
keyfi , isteğe bağlı 2 zalim
|
arbitrate
|
hakem olarak karar vermek, anlaşmazlığı çözmek , hakemlik etmek ,
|
arbitrator ( fiil hali arbitrate )
|
hakem , yargıcı , yansız aracı , uzlaştırıcı , Ombudsman
|
arcade
|
kemeraltı, çarşı , atari salonu
|
arch
|
kemer , yay çizdirmek , kavis yapmak , kavis , ark , cin gibi ,
|
Archaic
|
Eski , modası geçmiş , antik , kadim
|
archenemy
|
başdüşman , şeytan
|
archetype
|
ilk örnek , kök örnek , model
|
arctic
|
kuzey kutup bölgesi , buz gibi , çok soğuk , kutupsal
|
ardent // arduous // ardor( ardour)
|
ateşli , gayretli , şevkli // ağır ,
sarp , zorlu , güç , müşkül , meşakkatli // gayret ,şevk
|
arid
|
kurak ,çorak , kuru ,yavan
|
arise
|
ortaya
çıkmak , zuhur etmek , ayağa kalkmak , yükselmek ( güneş)
|
armada
|
donanma , deniz kuvvetleri
|
armament
|
silahlanma , silahlar
, teçhizat , cephane ,
|
armistice
|
mütareke , ateşkes ,
|
armpit
|
koltuk altı
|
arousal
|
canlandırma , uyarılma ,
|
arouse
|
uyandırmak , canlandırmak , harekete geçirmek
|
array
|
sıralamak , sıra, siraya dizmek , sıralanış , süslemek , düzen
|
arrear
|
borç ,bakiye
|
arrogate
|
haksız iddiada bulunmak , atfetmek , üzerine atmak ( suç-iddia vb )
|
arsenal
|
cephanelik , silah deposu ,
|
arson
|
kaıstlı yangın çıkarma , kundakçılık ,
|
artefact
|
yapaylık, eser , insan eliyle yapılan şey , yapay doku , insan yapımı , yapı ,
|
artful
|
sanatlı , ustalıklı , 2 kurnaz , şeytan , cin fikirli
|
articulate
|
(açıkça ) söylemek , telaffuz etmek , dile
getirmek, 2 konuşkan , açık-net (ifade) ,
anlaşılır
|
articulately
|
kolay
anlaşılır biçimde
|
artifact
|
insan eliyle yapılmış , insan eliyle
yapılmış şey, insan yapımı , yapı
|
artifice // artificial
|
ustalık , marifet , hüner, kurnazlık // yapma , suni , yapay , yalan ,
eğreti , taklit
|
artificial
|
yapay
|
artillery
|
ağır silahlar , topçu sınıfı
|
artisan
|
zanaatçı , esnaf , sanatkar , usta
|
artistic
|
sanatsal , sanatçı ruhuna ait
|
artless
|
beceriksizce yapılmış , 2 sade , açıksözlü , 3 yapaylıktna uzak , doğal ,
kaba
|
as
is known
|
bilindiği üzere
|
as
to me // as for me
|
bana kalırsa ,bence
|
as a last resort
|
son çare olarak , son bir çözüm olarak
|
as if = as though : mış gibi ..
|
It looks as if they’ve had a shock.
|
as in recent years
|
geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi
|
as is
|
tıpkı , bu şekliyle , olduğu gibi , bu haliyle , gibi
|
as is due // as
is ...
|
gereği gibi // ...da Olduğu gibi , tıpkı ,
bu haliyle ( ör : as is
seen : görüldüğü üzre)
|
as is the case with
|
...-de
olduğu gibi
|
as long as = so long as
|
şartıyla , ..dıkça , ..-mek şartıyla , .. Takdirde
|
as of
|
.. İtibariyle ,,,,den itibaren
|
as of now
|
bundan
böyle , şu an itibariyle
|
as of// as to // as for
|
den başlayarak , -den itibaren//
ilişkin , e gelince, hakkında// ...i sorarsanız , ..e göre
|
as such
|
öyle , böyle , bunun gibi , bu sıfatla , bu itibarla ( cümle sonunda kullanılır)
|
as to
|
...e
gelince , ...e hakkında
...e göre
|
as to + noun
|
ilişkin , -e
gelince , konusunda ,
|
as yet
|
henüz, şimdilik , şimdiye kadar
|
ascend
|
ziyadeleşmek , artmak , çıkmak , tahta çıkmak , yükselmek
|
ascend
XX descend
|
yükselmek, ziyadeleşmek, artmak ,
çıkmak // inmek , alçalmak,
düşmek, çökmek
|
ascertain
|
aslını öğrenmek , tahkik etmek ,
belirlemek, bulmak , tespit etmek ,
anlamak
|
ascribe
|
isnat etmek , yormak , üstüne atmak , atfetmek , yüklemek ,
yakıştırmak
|
aseptic
|
mikropsuz , steril , asektip
|
Ashore
|
karaya , kıyıya, karada , kıyıda
|
ashtray
|
kültablası , küllük
|
aside from // put aside
|
bir yana , dışında ,
-den başka // askıya almak , kaldırmak , kenara koymak
,
|
Aspire
|
çok istemek , arzulamak , can atmak
|
aspire / aspirate / aspiration / respire /perspire /
|
çok istemek // emmek,çekmek ,solumak
// soluma, 2 arzu // solumak //terlemek
|
aspire // aspirate
|
çok istemek , arzulamak , can
atmak // soluklu , soluk almak
|
aspire// aspirate // aspiration
|
heveslenmek ,can atmak, çok istemek
//solumak, emmek, çekmek// solunum , soluma , 2
arzu
|
aspiring
|
amaçlayan , can atan , gözü olan
|
assailant // assail
|
saldıran , hücum eden , // kınamak , hücum etmek , saldırmak, dil uzatmak ,
|
assay
|
yoklamak, tahlil etmek , analiz etmek
, çözümlemek , tahlil , analiz
, ayar , deneme
|
assemblage // assemble // assembly
|
kalabalık, , montaj , birleştirme // toplaşmak , monte etmek //
toplantı , birleşme
|
assembly line
|
montaj hattı
|
assent
// ascent ( fiil hali ascend)
|
anlaşmaya varmak , rıza , onay , kabul , onamak // sükselme , çıkış, bayır , rampa
|
assert // assertion
|
ileri sürmek , savunmak , söylemek , iddia etmek // sav ,iddia
, beyan ,
|
assertive
|
iddialı , olumlu , , kesin savunan , kendine güvenen
|
assess
|
değerlendirmek , kıymet biçmek, tespit
etmek , belirlemek
|
asset
|
varlık , değerli şey , kazanç , mal , beceri , servet
|
assign
|
atamak , tahsis etmek , devretmek , vermek ,
görev vermek , atfetmek , seçmek
|
assimilate (similar kelimesi ile
alakalı)
|
özümsemek , sindirmek , benimsemek , bir parçası olmak, benzemek , üyesi olmak
|
associate // dissociate
|
ilişkilendirmek, birleştirmek
,bağdaştırmak , ortaklık, birleşmiş ,
bağlı olan // ayrı(ş)mak ,
çözüşmek
|
assort
|
yakışmak , 2
tasnif etmek , ayırmak ,
uymak, sınıflandırmak , gruplandırmak
|
assurance
|
güvence , teminat ,
vaat , kendine güvenme , itimat ,
temin, cesaret
|
assure
|
sağlamak , temin etmek , inandırmak
|
assuredly
|
mutlaka , kesinlikle , elbette
|
astound =
astonish = baffle
|
şaşırtmak , hayrete düşürmek , dudak ısırtmak
|
astray
|
yanlış yola sapmış , yoldan çıkan , baştan çıkmış , kötü yola düşmüş
|
asylum
|
iltica, barınak ,sığınak (irtica gericilik demek r ile yazılıyor)
|
at all cost
|
ne pahasına olursa olsun
|
at large
|
serbest, başıboş ,
2 tamamen , bütünüyle
|
at last // in last
|
nihayet, sonunda // bir şeyin sonunda
|
at most
|
nihayet , azami ,
en ziyade , en çok , çok çok ,
topu topu , olsa olsa
|
at odds with
|
ile anlaşmazlık içinde
|
at once
|
derhal , birdenbiri 2 aynı anda , hep
birlikte
|
at the expense of
|
pahasına , hesabına
|
at the outset
|
ilkönce , öncelikle , başlangıçta
|
at the time = at
that time
|
( o zamanlar) , zamanında
|
atonement
|
kefaret, gönül alma , tazminat , telafi ,
telafi etme
|
Atrocious // atrocity
|
Gaddarca vahşi , berbat , gaddar 2 iğrenç, menfur
// gaddarlık , vahşet ,
acımasızlık 2 gaf, pot
|
attaboy
|
aferin sana
|
attain // attainment
|
Varmak , ulaşmak , elde etmek ,
kazanmak // kazanma , ulaşma , ergi
, başarı , idrak ,
|
attainable
|
ulaşılabilir , elde edilebilir ,
varılabilir , kazanılabilir
|
attendant
|
görevli , bakıcı ,operatör , refakatçi
|
attentive
|
özenli , dikkatli , nazik
, dikkatli dinleyen ve izleyen
|
attenuate
|
söndürmek , daraltmak , azaltmak , hafifleştirmek
|
attest
|
delalet etmek ( e harfi ile ) ,
şahadet etmek , iddia etmek , bildirmek
|
attic
|
tavan arası , çatı katı
|
attire
|
kıyafet , giysi 2 giydirmek , donatmak ,
|
attitude // altitude
|
tavır, tutum , düşünce , fikir , konum , // irtifa , rakım , kot , üstünlük
|
attorney
|
avukat
, dava vekili
|
attribite to
// attribute
|
dayandırmak ,izafe etmek , -e yormak ,
atfetmek / nitelik , özellik ,simge,sıfat
|
attributable
|
atfolunabilir , dayandırılabilir ,
nitelendirilebilir , verilebilir ,
yüklenebilir ,
|
Attribute
|
e dayanmak , atfetmek , e dayanmak, e
bağlanmak isnat Etmek ,
|
attribution
|
nitelik , sıfat 2 atfetme , yorma ,bağlama , dayandırma
|
attrition
|
yıpratma , aşınma , zaiyat,
yenme , sürtünme ,
|
attune
|
uydurmak , uyum sağlamak , akort etmek
, alıştırmak , ayak uydurmak
|
aubergine // eggplant
|
patlıcan
|
auburn
|
kumral
|
auction
|
açık arttırma , mezat , müzayede ,
|
audacious //audacity
|
atak , cesur , gözü pek , 2 küstah , arsız
// yürek, cesaret , 2
küstahlık
|
audition // auditions
|
İşitme gücü, prova
, eleme , dinleme sınavı ,
işitme gücü , duyma , koro //
seçmeler
|
auditor // audit (audition farklı )
|
Dinleyici , denetçi , müfettiş //
denetlemek , incelemek , teftiş (etmek)
, denetim ,
|
auditorium
|
konferans salonu , dinleme salonu ,
dinleti salonu
|
augment
|
artırmak , çoğaltmak , artmak ,
büyümek , eklemek , zam ,
ilave , artık , takviye
|
auspice // auspicious // inauspicious
|
kehanet , fal // elverişli , tekin
, hayırlı , uğurlu , kutlu // uğursuz , talihsiz, meymenetsiz
|
austerity ( sıfat
hali austere)
|
sertlik , haşinlik , hoşgörüsüzlük, müsamahasızlık,
ciddiyet , 2 sadelik , 3 acılık 4
idare, kemer sıkma
|
authentic
|
otantik ,gerçek ,güvenilir , asıl ,doğru
|
authentically
|
geçerli olarak , esasen , güvenilir biçimde , otantik olarak
|
authenticate
|
doğruluğunu tasdik etmek , doğruluğunu ispatlamak , onaylamak
|
authentication
|
belgeleme , doğruluğunu ispatlama ,
|
authoritative
|
yetkili , otoriter ,
|
autistic
|
otistik , içe kapanık
|
autocracy
|
mutlakiyet , istibdat , mutlak monarşi
|
autograph
|
imzalamak , imza , el yazısı , el
yazısı ile yazılmış
|
autoimmune
|
doğuştan olan bağışıklıkla alakalı
|
Autonomous
|
otonom , özerk , müstakil ,
muhtar, kendi kendine idare eden
|
autonomy
|
özerklik , otonomi ,
muhtariyet , öz yönetim
|
avail ( available kökü )
|
yarar , fayda, kar, avantaj ,yaramak , işe yaramak , fayda sağlamak ,
yararlı olmak
|
avaricious // avarice
|
paragöz , açgözlü , // tamahkarlık , para hırsı , hırs , 2 cimrilik
|
avenge
(on) // vengeful
|
öcünü almak , intikamını almak , acısını cıkarmak , ödeşmek // intikamcı ,
kinci , hınçlı
|
avenue
|
bulvar, cadde , yol ,
sokak , ağaçlı yol ,
|
averse to
|
...e
karşı isteksiz, hoşnutsuz ,
gönülsüz , karşı
|
aversion
|
istememe , hoşnutsuzluk , yıldızı
barışmama
|
aversion // aversive
|
Sevmeme , nefret , iğrenme // itici ,
tiksindirici , caydırıcı
|
avert
|
önlemek, defetmek , normale çevirmek , gidermek, başka yöne döndürmek , meydan vermemek
|
aviation
|
havacılık, uçuş , hava ulaşımı ,
|
avid
// arid
|
hırslı , istekli , hevesli , arzulu // kurak , çorak , kuru ,
sıkıcı , yavan
|
avidity // cupidity
|
açgözlülük , istek , hırs ,
|
awaken
|
uyadırmak , uyarmak , teyakkuz etmek ,
dirilmek , canlanmak , kışkırtmak
|
aware of
|
farkında
|
Awe
|
Huşu , korku , saygı , korku vermek
|
awe-inspiring
|
büyüleyici , huşu veren , dehşet verici , huşu uyandıran , hayranlık uyandıran
|
Awesome
|
Müthiş ,korkunç ,dehşet verici
|
awestruck
|
hayran kalmış, huşu içinde , korku ve dehşet içinde
|
awhile
= for a while
|
biraz, bir süre
, bir müddet , kısa bir
süre için ,
|
awkward
|
garip , ters ,sakar , beceriksiz
|
awkwardly
|
beceriksizce , sakarca
|
axle
|
dingil, eksen, şaft , aks , mil
|
babe
|
bebe, bebek , bebeğim , kız , tatlım
|
babysit // babysitter
|
anne baba olmadığı zaman çocuğa bakmak
// çocuk bakıcısı
|
bachelor
|
bekar , 2 fakülte mezunu ,
edebiyat fakültesi diploması , bekar erkek
|
back out
|
vazgeçmek , sözünü tutmamak , caymak , vazgeçmek , uymamak
|
back up
|
1 birini desteklemek , arka çıkmak 2
geri durmak, geri çekilmek , geri sürmek
|
backbite
|
arkadan söylemek , kötülemek ,
çekiştirmek , iftira etmek
|
backdrop
|
zemin , fon , temel , uygun ortam , perde arkası ,
|
backfire
|
olumsuz sonuç vermek, geri tepmek
, istenilenin aksi olmak
|
bacon
|
domuz pastirması
|
badge
|
rozet, nişan , alemet , yaka kartı
|
baffling
|
şaşırtma 2 şaşırtıcı , aldatıcı , 3 zor , kararsız , güç , kafa karıştırıcı
|
baggy
|
torba gibi sarkan , gevşek , çuval gibi , sarkık
|
bail
|
kefalet ,kefil , teminat , kefaret vererek çıkartmak 2 tekneye
biriken suyu boşaltmak
|
bait
|
yem , tuzak , olta yemi , kışkırtmak , rahatsız etmek , cezbetmek
|
balance
|
balans
denge 2 bilanço 3 kalan
|
ban // banish
|
yasaklamak , yasak (lama ) // sürgün etmek , defetmek , düşünmemek , çıkarmak
|
banal
|
sıkıcı , baya, sıradan,
|
bandage // bondage // bond
|
bandaj ,sargı ,bantlamak , bağ(lamak)
// esaret, bağımlılık, kölelik// bağ (lamak)
|
bandit
|
eşkiya, haydut
|
bang
|
küt diye vurmak , şiddetle çarpmak
, heyecan, sansasyon
|
banner
|
pankart , afiş , sancak , bayrak, manşet , başlık
|
banquet // bequeath
|
Şölen , ziyafet , ziyafete
katılmak // vasiyet , vasiyet etmek , miras, miras
bırakmak
|
banshee
|
ölüm perisi
|
bar
|
çizgi , kalıp , engel , bariyer 2
engellemek , sürgülemek , hapsetmek ,
|
bar from
|
ban from = yasaklamak, engellemek
|
bard
|
ozan, şair , 2 donatmak
|
barefaced
|
utanmaz , arsız , yüzsüz, 2 apaçık
, düpedüz
|
barely
|
zar
zor , ancak , çok çok az
, dar , kıt kıtına , zoraki , güç bela , zar zor ,
açıkça ,
|
bark
|
havlama(k) bağırmak 2 kabuğunu soymak , ağaç kabuğu
|
barley
|
arpa
|
barn
|
ahır , ambar , ağıl , çiftlik ambarı
|
barracks
|
kışla
|
barrage
|
yaylım
ateşi , soru yağmuru , yağmur ,
2 bent , engel , baraj
|
barred
( kökeni bar )
|
parmaklanmış , demirlenmiş , yasaklanmış , engel olunmuş , men edilmiş
|
barrel
|
fıçı
, varil , namlu , fıçılamak
uçmak , hızlı gitmek
|
barren
|
çorak , kıraç, verimsiz, kısır ,
yavan ,
|
barricade
|
barikat , set çekmek , siper , tabur , barikat yapmak , geçiş engeli ,
|
Barring
|
den ayrı
, den farklı
|
bartender
|
barmen , miço
|
barter
|
takas , değiş tokuş etmek , takas yapmak
|
bashful
|
shy , timid
|
basin
|
havza , legen ,
|
basis
|
temel , üs , kök , köken
|
Batch
|
Takım, grup
|
bathrobe
|
bornoz , sabahlık ,
|
baton
|
değnek , baston
|
Batter
|
Hor kullanmak , yıpratmak , güm güm
vurmak
|
bay
|
defne , koy, 2 üremek , ulumak
|
be afloat
|
su üstünde , yüzen , su dolu , suda , gemide
|
Be all ears
|
kulak verin , dikkatli dinleyin
|
be byword for .. // byword
|
.. İle eş anlamlı olmak // özdeyiş , atasözü ,
|
be deficient in // deficit
|
..- de eksik olmak // açık ( hesapta olan ) , eksiklik , zarar ,
|
be despair of
|
umudunu kaybetmek, umutsuzluğa
kapılmak , ümitsiz olmak
|
be due tomorrow
|
yarın olacak , günü yarın
|
be entitled to
|
... hakkına sahip olmak , yetkisine sahip olmak -e
hakkı olmak
|
be hard on
|
sert
davranmak , kötü davranmak
|
be in high/good spirits
|
keyfi yerinde olmak , keyifli olmak
|
be in on
|
sırrı paylaşan , arkadaş olan , bilen
, haberdar olan
|
be offended
|
kırılmak , küsmek , gücenmek , alınmak
,
|
be positive of
|
bir şeyden emin olmak
|
be sick of
|
bıkmış olmak , gına gelmek , bezmek , yılmak
|
be suggestive of
|
insanın aklına .. Getirmek , hissini vermek , çağrışım yapmak , izlenimi vermek
|
be through with
|
ayrılmak , işi bitirmiş olmak , elini eteğini çekmek , kullanmayı
bırakmak
|
be tight-knit
|
birbirine kenetlenmek , sıkıca bağlı
olmak
|
be up against
|
... İle karşı olmak , ... İle
mücadele etmek
|
be up to
|
seçimine kalmak , kararı verecek kişi olmak , 2
anlamak , iş çevirmek
|
be wary of
|
sakınmak, ihtiyatlı olmak , dikkatli
olmak
|
beacon
// bacon
|
işaret (koymak), fener,deniz feneri ,
yol göstermek ,yol gösterici // domuz pastırması
|
beak
|
gaga , ağız , gagalamak , burun ,
|
Beam
|
Işın , parlama , 2 neşretmek , yaymak , ışımak , 3 gülümsemek
|
bearing
|
bilya, rulman , 2 tavır , davranış
|
beast of burden
|
yük hayvanı
|
beauty
|
güzellik , nadide parça , güzel kız
|
beaver
|
kunduz
|
beckon
// reckon
|
işaretle çağırmak , el-baş
işareti etmek , çağırmak , //
saymak , hesaba katmak, tahmin etmek
|
bedridden
|
elden ayaktan kesilmiş , yatalak
, yatağa bağlı
|
beef // steak
|
sığır , sığır eti , yakınmak , sızlanmak , dırdır etmek , //
biftek , sığır eti
|
beehive // hive
|
arı kovanı , kovan
// kovan , kovana girmek
, kovana koymak , biriktirmek , toplamak ,
|
befall
|
olmak , başına gelmek
|
befit
|
yakışmak , uygun olmak , uygun düşmek ,
|
befitting
|
yakışma durumu 2 yakışan , yerinde , uygun
, yaraşır
|
before long
|
çok geçmeden , 2 nerede ise , neredeyse , 3 yakında ,
çabuk , kısa sürede
|
beforehand
|
önce ,
önceden , ilk önce
|
beforetime
|
eskiden , önceden
|
befriend
|
arkadaşlık etmek, yardım etmek ,
arkadaşça davranmak , elinde tutmak
|
beget
|
babası olmak , sebep olmak , yol açmak
, neden olmak
|
beggar
|
dilenci 2 yoksullaştırmak , mahvetmek , 3 çapkın 4 kerata ,
|
behead
|
boynunu vurmak , kafasını kesmek , kellesini uçurmak , başını kesmek
|
Behold
// beholder
|
1 bak,
işte 2 seyretmek , görmek
bakmak , dikkat etmek , gözlemlemek // seyirci
|
Belatedly // belated
|
sonradan , gecikerek // gecikmiş , karanlığa kalmış ,
|
belie
|
yalanlamak, çelişmek , gizlemek
|
belittle
|
küçümsemek, alçaltmak , küçültmek , aşağılamak, beğenmemek ,
|
bellboy
|
otellerde oda hizmetçisi , valiz taşıyıcı çocuk
|
belligerent
|
savaşçı , kavgacı , dövüşken ,
|
bellow
|
feryat, bağırmak , kükremek , böğürtü
|
belly
|
karın , göbek , 2 yakınmak , şikayet etmek
|
bemoan
|
sızlanmak ,şikayet etmek , inleyerek yakınmak
|
bemuse
// bemused
|
şaşırtmak, sersemletmek , kafasını karıştırmak // şaşkın , dalgın
|
bend
|
eğilmek , bükülmek , bükmek ,eğmek ,
eğrilmek , viraj, dönemeç
|
benefactor // benevolent
|
hayırsevir , bağışçı , iyilikçi , muhsin , iyiliksever // iyicil , iyiliksever , yüce gönüllü
|
beneficiary // beneficial (kökleri benefit )
|
lehtar , hak sahibi , yararlanan , kar eden kimse // hayırlı , yararlı , faydalı
|
benign// being
|
sevecen , yararlı , mülayim , merhametli // " be" + ing
|
bent on
|
...-e
meyilli , peşinde , kararlı
|
Bequeath //bequest // banquet
|
Miras olarak bırakmak // miras
// ziyafet , ziyafete
katılmak , şölen
|
bereavement // beverage
|
1
yas , 2 yitirme , yoksun bırakma , mahrumiyet , kayıp ( ölüm) // içecek , meşrubat
|
berry
|
meyve,
yumuşak meyve , dutsu meyve , meyve toplamak
|
beseech
|
dilemek , rica etmek, yalvarmak ,
|
beset
|
sıkıntı vermek , rahat vermemek , etrafını sarmak , dört bir yandan saldırmak
|
bespoke
|
ısmarlama yapılan , ısmarlama yapılmış , siparişle
çalışan , ısmarlama iş yapan
|
best
|
1 en iyi 2 yenmek , geçmek , baskın çıkmak , hakkından gelmek
|
bestial
|
barbar , kaba, kabaca , hayvan gibi , hayvani , yabani ,
|
bestow (on )
|
vermek, hediye etmek, sunmak , bağışlamak , bahşetmek
|
betray // betrayal
|
ihanet etmek , aldatmak , hainlik etmek // ihanet , ele verme , hainlik ,
hıyanet , ifşa etme
|
beware of
|
aman dikkat , sakınınız
2 ...den sakınmak , kaçınmak , dikat etmek
|
Bewilder / bewitch
|
Şaşırtmak , büyülemek
|
beyond reason
|
aklın ötesinde
|
biannual // biennial
|
yılda 2 kez olan , 6 ayda bir olan ,
// 2 yıllık , 2 yılda bir olan ,
yıl aşırı , 2 yıl süreli
|
Bias
|
önyargı , sapma , eğilim , , yanılma , çapraz, verev , aklını
çelmek
|
Bid
|
ihale , teklif , teklif vermek ,
emretmek , deklare ( etmek )
|
bidder
|
teklifçi , teklif veren , teklif sunan
,
|
bidding
|
teklif verme , fiyat verme , buyruk
, emir , emretme, buyurma
, buyurulan şey
|
bide // bide one's time
|
dayanmak , beklemek , yıkılmamak , //
uygun zamanı beklemek
|
biennial // annual
|
iki yıllık , yılaşırı , iki senelik , 2 iki yıl yaşayan bitki ,
iki yıl süren // yıllık , senelik
|
bigamy
// monogamy / polygamy
|
iki eşlilik , / tek eşlilik / çok
eşlilik
|
bighearted
|
iyi kalpli 2 cömert , eli açık
|
bigot(ed)
|
bağnaz , geri kafalı , yobaz , bağnaz kimse , yobaz kimse
|
bilateral // unilateral
|
ikili , iki taraflı , iki yanlı , iki yönlü // tek yanlı , tek
yönlü , tek taraflı
|
bind
|
bağlamak , ciltlemek , zorunlu
bırakmak , sarmak , sargılamak
|
biodegradable
|
biyolojik olarak parçalanabilen ,
toprakta çürüyebilen , bakterilerle ayrıştırılabilen
|
bisect
|
ikiye bölmek , ikiye ayırmak
|
black and blue
|
çürük , morartı
|
blackmail
|
şantaj ( yapmak ) , tehditle para
koparmak
|
blackout
|
baygınlık , göz kararması , bayılma
, 2 örtbas , yayın yasağı , 3 elektrik kesintisi , karartma
|
blacktop
|
asfalt , asfaltlamak ,
|
bland
// bald
|
yavan, 2 mülayim , diklenmeyen ,
3 sıkıcı, tatsız 4 kibar // kel 2 tatsız, yavan ,
|
blare
|
söylemek , herkese ilan etmek , 2 boru
sesi çıkarmek , bangır bangır çalmak
|
blase
// blaze
|
bıkkın, bezgin , usanmış // alevlenmek
, tutuşmak , ışımak , öfkeyle parlamak , aydınlık, ışıltı , alaz
|
blasphemy
|
küfür , dine küfretme ,
|
blast
|
patlama , infilak etmek, tahrip etmek, üflemek, bağırmak , kavurmak ( sıcaktan)
|
blatant
|
yaygaracı , gürültücü , kaba , 2 aşikar , apaçık
|
bleach
|
beyazlatmak , ağartmak , ağartıcı , beyazlatıcı , çamaşır suyu ,
|
Bleak // bleakly
|
Kötü , fena , iç açıcı olmayan ,
çıplak açık , rüzgar alan , umutsuz // sevimsizce
|
bleed
|
kanamak , sızdırmak , boşaltmak , kan kaybetmek
|
bleep
|
bip , bip sesi çıkarmak , biplemek ,
sinyal vermek , korna
|
blemish
|
leke , lekelemek , karalamak , çirkinleştirmek , güzelliğini bozmak
, özür , şaibe
|
blindfold
|
körü körüne (bağlanmak), bir şeye bağlanmak , gözü bağlı , düşüncesizce,
|
bliss
// blissfully
|
kutluluk , neşe , saadet , mutluluktan uçma ,
bahtiyarlık , // keyifli biçimde
|
blister
|
kabarcık ,kabarmak , su toplama(k) 2
azarlamak , fırçalamak , fırçalamak
|
blitz
|
hava saldırısı (ile yıkmak ) , hava baskını , ani saldırı , yıldırım harbi , baskın
|
blizzard
|
Kar fırtınası , tipi
|
blockade
|
abluka , ablukaya almak , kuşatma(k)
|
blood
clot
|
kan pıhtısı
|
blood curdling
|
kan donduran , korkutucu , dehşet verici ,
|
bloodshot
|
kan çanağına dönmüş (göz) , kanlı
|
blossom // bloom
|
çiçek açmak, çiçeklenmek , açılmak ,
gelişmek , //çiçek (açmak) ,
güzelleşmek, gençlik
|
blow up // blow
|
patlamak , şişirmek , havaya uçurmak , azarlamak , patlak vermek // esmek,
üflemek ,
|
blowout
|
lastik patlaması 2 parti 3 soruşturma
|
Blueprint
|
Taslak ,planlamak tasarlamak
|
bluff
|
blöf
(yapmak) , kandırmaca ,
uçurum
|
blunder
|
gaf ,pot , falso , pot kırmak , gaf yapmak , düşünmeden söylemek , tökezlemek
|
Blunt // bluntly
|
Zayıf(latmak ) , sivri olmayan ,kalın kafalı kör(eltmek)
, // açık açık , dobra dobra
|
blur // blurry
( sıfat hali )
|
bulandırmak , lekelemek , bulanıklık , flu yapmak // bulanık
|
bluster
|
sert esmek , kabadayılık taslamak ,
küstahça konuşmak , tehditler savurmak
|
board
|
binmek , tahta döşemek , kurul , pano ,
yiyecek ve yer sağlamak ,
yatılı kalmak , iaşe
|
board member
|
kurul üyesi , yönetim kurulu üyesi
|
board of directors
|
yönetim kurulu
|
boarding
|
yatılı 2 tahta kaplama , karton kaplama,2 gemiye-uçağa binme biniş , 3
ilan tahtası ,
|
Boast
|
Böbürlenmek , övünmek , methetmek
|
body politics
|
devlet, siyasi cemiyet , siyasi
topluluk
|
Boisterous
|
Fırtınalı , gürültücü , taşkın ,
şamatacı , sert
|
bold
|
cesur , gözüpek , cüretkar , cüretli
, dik , utanmaz, küstah ,
|
Bolster
|
Desteklemek , güçlendirmek , destek ,
yastık
|
bombard
|
bombardıman etmek , gülle yağdırmak , topa tutmak
|
bombastic
|
gösterişli , süslü ,
|
Bone dry
|
kupkuru
|
bonfire
|
şenlik ateşi , açıkta yakılan ateş
|
bony
|
kemikli , kılçıklı , kemiksel , zayıf
|
book keeping
|
defter tutma , muhasebe kayıtları
|
bookkeeping
|
saymanlık ,muhasebe , defter tutma
|
boom
|
patlama , canlanma , çıkış , ani artış , patlama sesi ,
gümlemek , fırlamak , artmak
|
booming
|
gürleyen , ilerleyen , artan
|
Boost
|
Desteklemek, arttırmak , lehinde
konuşmak
|
boot
|
çizme giydirmek , 2 tekmelemek , 3 işten kovmak , işten çıkarmak 4 çizme , bot
|
booty
|
ganimet , çapul , gasp , yağma ,
vurgun,
|
bore
// bear (v2 si bore ile eşsesli)
|
bunaltmak,usandırmak sıkmak ,2
delmek,oymak //dayanmak , katlanmak 2
doğurmak
|
born and raised =
born and bred
|
doğma
büyüme
|
borne
|
götürülmüş , taşınmış , doğmuş
|
bosom
|
bağır, döş ,kucak , kucaklamak , bağrına basmak , orta , sine , balkon , 2 yakın, samimi
|
bottleneck
|
darboğaz , şişe boynu , daralmış yol
|
bottommost
|
en alttaki , en aşağıdaki
|
bough
|
dal , ağaç dalı , büyük dal
|
bouncer
|
fedai , müşteri dışarı atmakla görevli kişi
, palavracı, güvenlikçi ,
|
bound
|
bağlı , mecbur , yola çıkmak üzere 2
sınır , yasak bölge 3 zıplama(k), sekme(k)
|
bound for
|
gitmek üzere , yönelmiş
|
boundary
|
sınır, limit ,hudut
|
bounty
// bountiful = bounteous
|
cömertlik , ihsan , ödenek , ikramiye
, hediye // feyizli , bol , bereketli
, çok , eli açık , cömert
|
bouquet
|
buket , demet , çiçek destesi
|
bourgeois = middle class
|
burjuva, kent soylusu
|
bow
|
yay, ok ,2 fiyonk ,ilmik 3 baş ile selamlamak , eğilmek ,
|
bowel
|
bağırsak , iç kısım ,
|
box office
|
gişe , bilet gişesi , sinema gişesi
|
brace
// embrace
|
kışkırtmak , bağlamak , neşelendirmek , güçlendirmek , kuşatmak// kucaklamak, sahiplenmek
|
bracket
|
parantez
(açmak) , köşebent , ayraç
|
brag
|
böbürlenmek, övünmek, yüksekten atmak,
|
braise // braze
|
tencerede pişirmek , haşlamak , yağda
çevirmek // lehimleme(k)
|
branch / brunch
|
branş,
dal , kol , şube 2 kahvaltı -öğlen yemeği karışımı
|
brand
|
marka(lamak) , lekelemek , damga(lamak
), nişan , damga , 2 cins , tür
|
breach // breech
|
gedik , uymama , ihlal , yarmak , yıkmak , gedik açmak , güvenliği kırmak , //dip , arka
|
breadth
|
genişlik , uzaklık , arz , en 2 saha
, yayılım alanı , kapsama
genişliği , mesafe
|
break ground
|
temel atmak, temel kazmak, bir işe girişmek
|
break off // break out
|
kopmak , koparmak , bırakmak , ilişiğini kesmek // patlamak ,patlak vermek , 2 kaçmak
|
break through
|
atılım yapmak, çıkmak , görünmek, ilerleme kaydetmek , zorlukları aşmak
|
breakaway
|
kaçma, kaçış , kopma , ayrılma, firar
, çekilme
|
breakneck
|
aşırı ,tehlikeli , çok hızlı , büyük (bir hız)
|
breakthrough
|
atılım , yenilik , büyük buluş , dönüm
noktası , ilerleme
|
breakwater
|
dalgakıran , mendirek ,
|
breast
|
meme , göğüs 2 göğüs germek , karşılamak
|
breed
|
doğurmak 2 nesil , cins , soy
|
breeze
|
hafif rüzgar , meltem , esinti ,
|
brevity (kökü brief)
|
kısalık , özlülük , özlük
|
brew
|
demlemek , mayalamak , bira yapmak , kötü bişey tertiplemek
|
bribe
|
rüşvet (vermek)
|
bricklayer
|
tuğla örücü , duvarcı
|
bridal dress
|
gelinlik
|
bride // bridegroom // groom
|
gelin // damat , güvey , // seyis , damat ,
giyinmek , tımar etmek , yetiştirmek
|
bridesmaid
|
nedime , geline eşlik eden kız
|
briefcase
|
evrak çantası , çanta
|
brigade
|
liva, tugay, ekip , takım ,
|
brimful // brim
|
tepeleme (dolu) , silme (dolu)
, ağzına kadar, tıklım tıklım
// kenar , ağız , 2 tepeleme dolu
olmak
|
bring down
|
düşürmek , indirmek , azaltmak
|
Brink
|
kenar , uçurum , eşik , kenar, kıyı
|
brisk
// briskly
|
canlan(dır)mak , hareketlendirmek , çevik , faal , //
istenilen hızda , çabuk, hareketli
|
broadly
|
açık olarak , belli, 2 enli , geniş ,
en sonunda , kapsamlı biçimde
|
broil
// boil
|
ızgara yapmak , pişirmek , kavurmak // haşlamak , kaynatmak , çıban ,
fokurdamak
|
broker // broke (break v2 )
|
komisyoncu , banker, borsacı //
parasız, züğürt, meteliksiz , yolsuz
|
brood
|
kuluçka, damızlık, civcivler , yavru , kuluçkaya yatmak , 2 derin derin düşünmek
|
brook
|
dere ,çay , ırmak ,
|
broom
|
süpürge , çalı süpürgesi
|
bruise
|
bere , berelemek, yaralamak, morartmak , çürütmek,
|
brunch
|
sabah-
öğle yemeği , kuşluk yemeği , branç
|
brutal // brute // brutality
|
vahşi , gaddar , acımasız , // canavar , kaba kimse , hayvan , // vahşilik,
gaddarlık ,
|
buckle
|
toka , tokalamak , toka ile bağlamak , iliştirmek 2 bükmek , boyun
eğmek ,
|
budge // bulge // bulk // bundle
=bunch
|
kımıldamak , hareket etmek , // ,
tümsek , çıkıntı // büyü(t)mek 2
hacim , yük ,boy // demet(lemek)
|
buffer // buff
|
tampon , korumak , amortisör , geçici bellek , arabellek , dengeç // perdahlamak , 2 meşin
|
build up
|
kuvvetlendirmek , geliştirmek , kurmak
, artırmak , güçlendirmek
|
bulb
|
ampül 2 tüp 3 çiçek soğanı , lale
soğanı , hazne ,
|
bulimia
|
doymazlık , aşırı yeme sendromu ,
|
bulky
|
iri yarı , hantal , cüsseli ,
kocaman , hacimli ,
|
bullet train // bullet / bulletin // bullet proof
|
hızlı tren // kurşun, mermi , 2 madde işareti //
bildiri , bülten // kurşun geçirmez
|
bullheaded
|
inatçı , dik kafalı
|
bully
|
kabadayı , zorba, 2 hücum , dayı ,
dayılanmak , 3 aferin, harika ,
|
bumpy // bumper = buffer
|
tümsekli, bozuk , sarsıntılı , arızalı ,
engebeli , inişli çıkışlı ,
yumru yumru // tampon
|
bunch
|
demet , salkım , toplamak , demet yapmak , derlemek , toplamak , bağlam , çete ,
|
bundle
|
demet
(yapmak ) , paket yapmak
, sarmak , sepetlemek , bohçalamak , çıkın, yığın
|
bunny
|
tavşan, tavşancık
|
buoyant
|
neşeli , saygısız , batmaz , hareketli
|
burden
|
sırtına yüklemek,
yük yüklemek , sıkıntı çekmek , yük , ağırlık, sıkıntı
|
bureau
(bürokrasinin kökü)
|
büro, yazıhane, acente ,
|
burial // bury
|
gömme , defin , toprağa verme , ölü gömme
, // gömmek , defin yapmak ,
defnetmek
|
burrow
|
Çukur , tavşan yuvası
|
Burst
|
İleri atılma , patlama , kırılma ,
dolup taşma
|
bustle
|
koşuşturma , telaş , koşuşturmak , telaş etmek , hurgür
sıkış tıkış... Keşmekeş
|
bustle // burst
|
telaş etmek , koşuşturmak , acele
etmek , acele , telaş // patlamak , patlak , fırlamak
|
bustling (kökü bustle) // bust
|
canlı , telaşlı , hareketli ,
hararetli // bozulmak, iflas etmek , 2 tutuklamak, 3 göğüs, baş heykeli
|
but for
|
sayesinde , olmasaydı
ör : but for her help
Something bad would
happen.
|
butterfingered
|
sakar , beceriksiz
|
buzz
|
uğuldamak , vızıldamak , vızıltı ,
telefon etmek , vızlamak
|
by the same token
|
aynı sebeple , aynı nedenle ,
ilaveten , bir de
|
by-election
|
ara seçim , kısmi seçim
|
bygone
|
geçmiş , eski , antika ,
olan oldu
|
bylaw
|
iç tüzük , ek madde , talimatname
|
by-product = byproduct
|
yan ürün , ikincil ürün , ara ürün , yan ürün ,
|
bystander
|
seyirci , görgü tanığı , üçüncü kişi ,
|
cabinet
|
kabine , dolap , kabin , pano , çekmeceli dolap , küçük oda
|
calamity
|
bela, facia , musibet , afet , felaket
|
calcification ( fiil hali calcify)
|
taşlaşma, taşlaştırma , kireçlendirme
|
calcified
|
kireçlenmiş
|
calf
|
buzağı, dana
|
caliber
|
kalibre , çap , 2 yetenek ,
kapasite , 3 ölçüleme ,
seviye , 4 ayarlamak , kalibre etmek
|
caliph
// caliphate
|
halife
// hilafet
|
call back
|
yalanlamak , dönmek , geri çağırmak , geri aramak
|
call for
|
talep etmek , istemek , gerek(tir)mek
, gönderilmesini istemek
|
call of
|
iptal etmek, geçersiz kılmak,
|
call off
|
iptal etmek , sonlandırmak
|
callous
|
nasır tutmak , hissizleştirmek 2 nasır
tutmuş, hissiz, vicdansız
|
Campaign trail
|
seçim kampanyası gezisi
|
candid // candidate
|
içten, candan, samimi , // aday ,
namzet , talip
|
candied
|
şekerle kaplı, şekerli ,
|
candlestick
|
şamdan, mumluk
|
candor, candour
|
açık yüreklilik, fikrini söyleme
|
canned
|
konserve, konserve yapılmış
|
cannon
/canon
|
karambol yapmak , bombardıman yapmak
, top mil ,
/ kanun , nizam , kriter
|
canvas // canvass
|
tuval , branda , tente // oy toplamak
, propoganda yapmak , görüşmek
|
canvass
|
reklam yapmak, propoganda yapmak , oy
toplamak , gözden geçirmek , görüşmek,
|
capacious
|
(isim ) büyüklük, 2 (sıfat ) büyük ,
ferah, geniş , içi çok şey alan
|
cape
|
pelerin 2 burun ( coğrafi terim )
|
capillary
|
kılcal damar , kapiler ,
|
capitulate
|
teslim olmak, anlaşmak , silahları bırakmak , taviz vermek , teslim olmak
|
capsize
|
alabora olmak ,hasar almak , devrilmek
, ters dönmek
|
captivate // captive
|
cezbetmek , çekmek , büyülemek // esir , tutsak
|
caravan
|
konvoy , kervan , kafile 2 karavanla gezmek , karavan
|
Carcass
|
Leş , ceset , hayvan gövdesi
|
cardboard
|
karton , mukavva , kalın karton 2 yapay , sahte ,
|
cardinal
|
başpapaz 2 önemli , ana
, esas
|
carefree
|
kaygısız , üzüntüsüz, karnı geniş, tasasız ,
kayıtsız , kalender ,
|
caress
|
okşamak, sevmek, okşama , sevme
|
Caries
|
Diş çürüğü, kemik çürümesi
|
Caring
|
şefkatli , kibar , insancıl
|
carnage
|
kan dökme, katliam ,kıyım ,
|
carnivorous
|
etobur , etçil
|
carotid
|
şah damarı
|
carryover
|
önceki dönemden kalan , eski tarihli , nakil , devir , aktarma , hasılat bakiyesi
|
cart
|
at arabası ile taşımak , araba ile götürmek , el arabası ,
alışveriş arabası
|
cartography
|
kartoğrafya , haritacılık
|
carve
|
oymak , kesmek
|
carving
|
oyma ,oymacılık
|
cascade
|
basamaklandırmak , kademelendirmek
, çağlayan , küçük şelale , ardışık
, kademeli
|
Casket
|
Tabut ,sandık
|
cast aside
|
bir kenara atmak , dikkate almamak
|
cast the ballot
|
oy
atmak
|
caste
|
kast , sınıf , sosyal sınıf, kademe , servet,
|
casually
|
tesadüfen ,gündelik , üstünkörü , sıradan , ranstlantısal olarak
|
casualty / casually // causality //
casual
|
kazazede , yaralı // tesadüfen ,
// nedensellik // gündelik , gündelikçi (işçi ) , sıradan
|
casualty // causality
|
kazazede ,yaralı , kaza ,yaralı ,ölü , şehit // nedensellik , neden sonuç ilişkisi
|
catalyst
|
katalizör , hızlandırıcı
|
catastrophe
|
afet, facia , yıkım , 2 sonuç ,
|
catch on to
|
anlamak , farkına varmak , kavramak
|
catch up with
|
yetişmek , arayı kapatmak , yakalamak
|
cater
|
yiyecek içecek sağlamak , temin etmek
, hitap etmek ,
|
cattle
|
sığır, sığırlar , mal , büyükbaş , öküz
|
caucasus
|
kafkasya
|
causal
|
nedeni olan , nedensel , sebebe ait , sebebi olan ,
|
cavalry
|
süvari , atlı asker sınıfı ,
|
Cease
|
Durdurmak , kesmek , son vermek ,
bitirmek
|
cede // ceding
|
vazgeçmek , teslim etmek , vermek
, devretmek , bırakmak // teslim etme , teslim
|
celebrated = celebrity = renowned
|
ünlü , meşhur
|
celerity
|
hız, sürat , çabukluk , dalga hızı ,
|
celestial
|
göksel , semavi , 2 kutsal, ilahi , 3
Çine ait , çinli
|
celibate
|
bekar ( dini açıdan evlenmemesi
gereken) , dini nedenlerle evlenemeyen
|
cellulal
|
hücresel, hücreli , gözeli ,
gözenekli ,
|
cement
|
çimento , çimentolamak
|
cemetery
|
mezarlık , kabristan , şehitlik
|
censor
|
sansür , sansürlemek , denetçi , sansürcü , eleştirici
|
censure
|
kınama , eleştri , tenkit , suçlama ,
kınamak, suçlamak ,eleştirmek
|
censure // censor
|
kınama(k) , eleştirme(k),azar, tenkit,
tekdir, tektir etmek , // sansür(lemek), sansürcü
|
censure // censor // sensor
|
kınama(k) , tekdir , azar(lamak)//
sansür (lemek) , sansürcü // semsör , alıcı , duyaç
|
census
|
nüfus sayımı , sayım ,
|
centrist
|
Ortacı ılımlı , arabulucu
|
cerebral
|
beyinle ilgili , beyinsel , kafa yoran
,
|
certify //certificate // certain
|
tasdiklemek , onaylamak ,
belgelendirmek , // sertifika , belge , diploma belgelendirmek // kesin (lik)
|
certitude ( certain den geliyor )
|
kesinlik , katiyet , emniyet, kuşkusuzluk
|
cessation
|
Kesilme , durma , ara
|
chair
|
sandalye, koltuk , 2 makamına
geçmek, başkanlık etmek , yetki vermek , yönetmek
|
challenge
|
meydan okuma(k) , itiraz , kimlik
sorma(k) , bağışıklık , dürtü ,
havlamaya başlama (k)
|
chamber
|
oda, hazne , oda vermek , lonca , özel oda , komisyon , boşluk , mahkeme
|
champion
|
şampiyon 2 tarafını tutmak, savunmak , müdafa etmek
, desteklemek
|
chancellor
|
bakan, rektör , şansöye
|
chancy
|
riskli , kesin olmayan , şüpheli
|
chant
|
ilahi , şarkı söylemek , tezahürat
yapmak
|
Charge with
|
suçlamak , itham etmek , üstüne atmak
|
charitable
|
hayırsever , yardımsever , iyiliksever , merhametli , eli açık ,
|
charlatan
|
dolandırıcı, şarlatan ,
|
chart
|
çizelge (lemek), tablo(laştırmak), haritaya almak , kaydetmek , plan yapmak
|
Charter
|
Kontrat, kiralama , ruhsat
|
chasm
|
dar
boğaz , gedik , derin yarık , uçurum ,
|
chastise // chastity
|
azarlamak, sopa çekmek, adam etmek, eleştirmek , dövmek, // namus , iffet , ırz , bekaret
|
check it out
|
şuna baksana , 2 göz at ,
şuna bir bak , kontrol et ,
|
check with
|
danışmak ( birine ) , izin almak ( birinden ) ,
|
checkered
|
damalı , ekoseli , kabartılı desenli ,
|
checkout
|
ödeme yeri , kasa , ayrılma yeri ,
çıkış ,
|
cheeky
|
arsız , yüzsüz , yalaka , küstah
|
cheery
|
neşeli , keyifli , neşeyle , neşe
saçan , güler yüzlü , şen , handan ,
|
Cherish // cherished
|
Sevmek , aziz tutmak , değer vermek ,
başüstünde tutmak //sevgiyle anılan,
el üstünde tutulan
|
chieftain
|
lider , başkan , kabile şefi
|
chili // chilly
|
kırmızı biber, acı biber , acı afrika
biberi //serin ,soğuk , üşütücü
,
|
chime
|
ahenkle çalmak , çan çalmak , uymak , melodi
|
choir
// chorus
|
koro
, kilise korosu // koro , topluca
söylemek , 2 nakarat
|
chord
// cord
|
çalgı teli , tel
2 his , duygu 3 kiriş // kordon , ip , tel , sicim ,
bağlamak
|
chroma
|
renk parlaklığı , renk doygunluğu , renk koyuluğu , renk
|
Chubby
|
Tombul, dolgun , ablak , hantal
|
chuckle
|
kıkırdamak , kendi kendine gülmek ,
kahkaha
|
Chunk
|
İri parça , külçe
|
circuit / circulatory (fiil hali
circulate )
|
çevrim , devre , devretmek , dolaşmak
, tur atmak , turne , sefer , //
dolaşımla ilgili , dolaşımsal
|
circumcise
|
sünnet etmek
|
circumference
|
çevre, muhit, /daire çevresi/muhiti.
çevrel uzunluk, çember uzunluğu.
|
circumnavigate
|
gemiyle etrafını dolaşmak , denizden
etrafını dolaşmak
|
circumstance
|
Durum koşul şart vaziyet ayrıntı olay
,tören
|
circumvent
|
bozmak , tekerine çomak sokmak , önlemek ,
etrafına sarmak
|
circutry
|
devre sistemi , devre parçaları ,
|
cirrhosis
|
siroz,
karaciğer büyümesi
|
citadel
|
hisar
|
Cite
|
Belirtmek , aktarmak , söylemek ,
anımsatmak , çağırmak
|
civic
|
kentsel , şehirle ilgili
|
civil
war
|
iç savaş
|
civil engineering
|
inşaat
mühendisliği
|
civil servant
|
memur , kamu personeli , devlet memuru
|
clad
|
kılıflamak , metal ile kaplamak , kaplamak
|
claimant (kökü claim )
|
davacı , iddia sahibi , alacaklı , talip , hak talep eden kimse
|
clammy
|
yaş, nemli ve soğuk
, yapış yapış , yapışkan , rutubetli ,
|
clamor
( clamour)
|
feryat, yaygara,
bağırıp çağırmak, yaygara etmek
|
clamp
// clench
|
kenetlemek, mengene , kıskaç , germek
, mandal // yakalamak , sıkma(k) ,
kavrama(k) , perçinleme(k)
|
clank
|
şakırdamak , dangırdamak , şıngırdamak
|
clap // clasp
|
alkışlamak , el çırpmak , şaplak , gümbürtü , alkış ,
patlama // toka , kopçalamak ,
kenetlemek
|
clarity ( clear ile aynı kök )
|
berraklık , açıklık , duruluk , belirginlik , netlik
|
clash
|
çarpışma(k) , gürültü yapmak , uyuşmamak , çakışmak , ayrılmak , toslama , ayrılık
|
clause
|
1
cümlecik , cümle 2 madde
fıkra bent , koşul ,
şart , anlaşma
|
claw
|
pençe
|
clay
|
kil , balçık , toprak
|
cleanse
|
arındırmak , tedavi etmek ,
iyileştirmek ,
|
cleave
// cloven
|
yarılmak , yapışmak , ikiye ayırmak ,
bölünmek , // çatlak , yarılmış
, yarık
|
clergy //clerk
|
ruhban , rahip , rahipler sınıfı ,
ruhban sınıfı // katip , yazman ,tezgahtar ,<-- +
fiil hali
|
clerk
|
katip , tezgahtar, yazman(lık etmek)
|
cliche
|
klişe , basmakalıp söz , 2 şablon
|
climactic // climatic
|
zirve ile ilgili , en önemli(can alıcı
) nokta ile ilgili , // iklimsel ,
iklimle alakalı
|
climax
|
doruk , doruk noktası , zirveye
ulaşmak
|
cling = clutch
|
tutunmak , sarılmak , yapışmak ,
yakınında olmak , tırmanmak ,
|
clink
|
şakırdamak , takırdamak , tınlamak
|
clique
|
komite , grup , hizip ,
takım , klik
|
cloak
|
pelerin , palto , yelek , örtbas
etmek, saklamak, gizlemek, örtmek
|
cloakroom
|
vestiyer, gardırop , tuvalet ,
|
clog
|
pıhtılaşmak, tıkamak , doldurmak , , ket ,kütük , köstek , 2 terlik , takunya
|
closing remarks
|
kapanış konuşması/sözleri
|
cloth/ clothe
|
kumaş , bez , örtü , 2 rahiplik , // giydirmek , örtmek , kaplamak , sarmak
|
cluster
|
küme , salkım , toplamak , kümelemek , demetlemek , topuk ,
dizi , demet
|
Clutch
|
debriyaj , kavrama , pençe ,güç,
yakalama , kontrol , atılma , kavramak , yakalamak
|
clutter ( sıfat hali cluttered)
|
karışıklık, darmadağınık , koşuşmak, karıştırmak , dağıtmak 2 yığmak , yığın , gürültü
|
coach
|
otobüs , taşımak , koçluk yapmak , hazırlamak , antrenman yapmak , eğitmek ,
|
coarse
|
bayağı , kaba, saba, kalın , terbiyesiz , adi , hoyrat , iri
|
Coast
|
Sahil , sahil boyunca gitmek , yokuş
aşağı gitmek
|
coating
|
kaplama , kaplanma , örtü , sıva
|
coconut
|
hindistancevizi
|
|
|
AimdaOcribki_1978 Mark Price Download crack
YanıtlaSilruiserpode